Yazar: Deniz Değerli
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana geçen 101 yılda ekonomi, ülkenin en dinamik ve zorlu alanlarından biri olarak öne çıkmıştır. Özellikle son 20 yılda küresel ekonomik dalgalanmalar, iç politik ve finansal kararlar Türkiye ekonomisini şekillendirmiştir. 2024 yılında ise ülkenin ekonomik görünümü, 100 yıllık birikimlerin ve karşılaşılan zorlukların bir yansıması olarak dikkat çekmektedir. Alım gücü düşerken döviz kurları yükselişine devam etmektedir.
Türkiye Ekonomisinin Güncel Durumu
Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk yılında Türkiye ekonomisi yüksek enflasyon, artan dış borç ve dalgalı döviz kuru gibi sorunlarla mücadele etmektedir. 2023 yılında yaklaşık %50 seviyelerinde gerçekleşen enflasyon, hane halkının alım gücünü ciddi şekilde düşürmüştür. Döviz kuru ise özellikle ithalata dayalı sektörlerde maliyetlerin artmasına neden olmaktadır.
Buna rağmen büyüme oranları hâlâ yüksek seviyelerde seyretmektedir. Hükümetin altyapı projelerine ve özellikle enerji yatırımlarına ağırlık vermesi, ülkenin uzun vadede enerji bağımsızlığını sağlama hedefi doğrultusunda önem taşımaktadır. Enerji alanında doğal gaz, güneş ve rüzgar projelerine yapılan yatırımlar, ekonomiye hem iç piyasada hem de uluslararası alanda rekabet gücü kazandırabilir.
İhracat, İthalat ve Ticaret Dengesi
Son yıllarda Türkiye’nin ihracatında dikkat çeken bir artış yaşanmıştır. 2024 yılında Avrupa Birliği ülkeleri, Orta Doğu ve Afrika, Türkiye’nin başlıca ticaret ortakları arasında yer almaktadır. Savunma sanayi, tekstil, otomotiv, gıda ve beyaz eşya sektörleri ihracatta başı çekerken; ithalatta ise enerji ve ara mallar öne çıkmaktadır.
Buna rağmen dış ticaret açığı hâlâ önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye, ihracatını artırmasına rağmen, ithalat bağımlılığı özellikle enerji sektöründe devam etmektedir. Bu durum cari açığın kapanmasını zorlaştırmakta ve ekonomik kırılganlıkları artırmaktadır. Döviz ihtiyacı, dış borçlanma ve dış ticaret açığını finanse etme arayışlarını sürdürmektedir.
Enflasyon, Faiz ve Merkez Bankası Politikaları
Türkiye’de enflasyon ve faiz oranları arasındaki ilişki, ekonomi politikasının en tartışmalı konularından biridir. Merkez Bankası’nın faiz politikaları, enflasyonla mücadele ve büyüme arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır. Ancak faiz oranlarının düşük tutulması, enflasyon üzerinde baskı yaratabilmektedir. Özellikle son dönemdeki yüksek enflasyon oranları, tüketici ve üretici fiyatlarında dalgalanmalara yol açmıştır.
Yeni ekonomi yönetimi, piyasalara güven vermek ve fiyat istikrarını sağlamak amacıyla faiz artırımlarına gitme kararı almıştır. Ancak bu kararların etkileri orta vadede daha net görülebilecektir. Merkez Bankası, enflasyonu düşürmeye yönelik politika adımlarını sıkılaştırırken, üretim ve yatırım üzerindeki etkilerini de gözetmek durumundadır.
İstihdam ve İşsizlik
Türkiye’de işsizlik oranları, genç nüfusun işgücüne katılım oranıyla birlikte artmaktadır. Genç işsizliğin yüksek olması, ülkenin demografik avantajını ekonomik kalkınmaya yansıtamaması anlamına gelmektedir. Sanayi ve hizmet sektörlerindeki iş gücü talebi artsa da, yüksek enflasyon ve ekonomik dalgalanmalar nedeniyle ücretlerdeki artışlar yaşam maliyetlerine yetişememektedir.
Bunun yanı sıra, dijital dönüşüm ve teknoloji yatırımları istihdamın niteliğini değiştirmektedir. Teknoloji sektöründeki istihdam artışı, gençlerin bu alanlara yönelmesini teşvik etmektedir. Eğitimde mesleki yönlendirme ve beceri geliştirme programlarının artırılması, Türkiye’nin gelecekteki iş gücü profilini iyileştirebilir.
Türkiye Ekonomisinin Geleceği: Fırsatlar ve Zorluklar
Cumhuriyetin 101. yılında Türkiye ekonomisinin geleceği hem umut hem de zorluklarla doludur. Özellikle dijitalleşme, yeşil enerji dönüşümü, yerli üretim ve ihracat odaklı büyüme politikaları, Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırabilecek başlıca stratejiler arasında yer almaktadır.
Ancak bu fırsatların hayata geçirilmesi, finansal istikrarın sağlanması ve enflasyonun düşürülmesi gibi makroekonomik hedeflerin başarılmasına bağlıdır. Türkiye’nin üretim kapasitesini artırması, katma değerli ürünlere yönelmesi ve ithalata bağımlılığı azaltması, uzun vadeli sürdürülebilir kalkınma için önemli adımlar olarak değerlendirilmektedir.
Artan Kiralar
Yüksek enflasyon nedeniyle kiralar, özellikle büyük şehirlerde hızla artmış ve kiracıların bütçelerini zorlamıştır. İstanbul, Ankara gibi şehirlerde ev sahipleri, yasal sınırları zorlayarak piyasa fiyatlarına uyum sağlamaya çalışmaktadır. Bu durum, hem kira fiyatlarını baskılamaya çalışan hükümet hem de kiracılar için zorluk yaratmaktadır.
Önceki yıllarda konut kiralarına %25’lik artış sınırı getirilmişti, ancak bu sınırlamanın sona ermesiyle birlikte kira artışları yeniden TÜFE oranına göre belirlenmeye başlamıştır. Bu da ev sahiplerinin enflasyona dayalı bir artış yapmalarına olanak tanımaktadır. Özellikle İstanbul gibi şehirlerde kiralar, bir yıl içerisinde %50-60 oranında artış göstermiştir ve bu da birçok kişiyi alternatif yaşam alanları aramaya veya şehir değiştirmeye yöneltmiştir.
Konut talebindeki yoğunluk ve sınırlı konut arzı, sosyal konut projeleri gibi çözümler önerilse de uzun vadede kira krizini çözmek için yeterli görünmemektedir. Bu ekonomik ve sosyal dengesizlik, Türkiye’nin büyük şehirlerinde konut ve kira piyasasını daha da zorlu hale getirmektedir.
Sonuç
Cumhuriyetin 101. yılı, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlık ve kalkınma mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Ekonomik zorlukların üstesinden gelmek, toplumsal dayanışmayı ve uzun vadeli stratejik planlamayı gerektirmektedir. Enerji ve teknoloji yatırımları, Türkiye’nin potansiyelini gerçekleştirmesi için kritik bir rol oynarken; enflasyon, faiz ve dış ticaret politikaları, kısa vadeli istikrar için büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi 101. yılında önemli bir dönüşüm sürecinin eşiğindedir. Siyasi, ekonomik ve toplumsal aktörlerin birlikte hareket etmesi, Türkiye’nin ikinci yüzyılında güçlü bir ekonomi yapısına sahip olmasını sağlayabilir.