ÖLMEK İSTEMİYORUZ !

Hilal Özdemir… 15 yaşındaydı. Hayatının baharında, geleceğe dair hayalleriyle doluyken, Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde, 24 suç kaydı bulunan sevgilisi tarafından öldürüldü. Fail, Hilal’i öldürdükten sonra intihar ederek kendi suçunu örtmeye çalıştı. Hiranur Nilgün Aygar… 16 yaşında, gençliğinin enerjisi ve umutlarıyla doluyken, bir arabada, erkek arkadaşı ve iki erkeğin bulunduğu ortamda vuruldu. Fail önce intihar süsü vermeye çalıştı, sonra “şakalaşırken oldu” diyerek cinayeti küçümsemeye çalıştı. İki genç hayat… İki hayal… İki sessiz çığlık. Ama sessiz kaldılar mı? Hayır… Bizler onları duymak zorundayız, onların sesi olmak zorundayız, çünkü sistemin, devletin ve toplumsal vicdanın sessizliği onların ölümüne zemin hazırladı.

Sosyal medyada yükselen sesler ise, vahşetin bir başka boyutu. “Hak ettiler”, “Kendi hataları” diyen insanlar türedi. Ölüme saygının yerini acımasız bir yargılama ve vicdansız bir haz aldı. Bir canlının, bir çocuğun, bir kadının ölümü karşısında “hak ettiler” diyebilenler… Bunlar insan mı? Yoksa insanlığın en karanlık tarafının maskesi mi? Kadınların öldürülmesi normalleşiyor, failin suçları mağdurun yaşı ve cinsiyetine indirgenerek küçümseniyor, toplumun bir kesimi bu vahşeti meşrulaştırıyor. İki genç kızın yaşamı, sözde adaletin ve toplumun vicdanının çürümüşlüğü karşısında adeta yok sayılıyor. Sosyal medyada bu yorumları okurken insanın içi yanıyor, öfke ve tarifsiz bir acı bir araya geliyor. Hilal ve Hiranur’un hayatı, bu ülkede kadın olmanın ne kadar değersiz olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Failin yanında duran bu zihniyet, cinayetleri normalleştiriyor; sessizlik ise suç ortaklığına dönüşüyor.

Sistem ise sessiz kaldı… 24 suç kaydı bulunan, kendi acizliklerini örtmekten başka bir işe yaramayan sistemin, denetlemediği bir cani tarafından hayattan koparıldı, koruma mekanizmalarının devreye girmemesi ve risk altındaki genç kızların korunamaması, Hilal’in hayatını kaybetmesine zemin hazırladı. Fail, Hilal’i öldürdükten sonra intihar ederek kendi suçunu örtmeye çalıştı; ama bu trajediyi gizleyemez. Polis, adliye ve sosyal hizmetlerin önleyici tedbirlerde yetersiz kalması, iki hayatın trajik şekilde sonlanmasına sebep oldu. Hilal’in ölümü, sadece failin eyleminin değil; sistemi işletemeyen, ihmalkâr ve duyarsız kalan herkesin sorumluluğudur. Kadın cinayetlerini durdurmak için yasalar tek başına yetmez; toplumsal bilinç ve hesap soran bir vicdan şarttır.

Hilal ve Hiranur’un isimleri artık unutulmayacak. Her biri, susturulmuş çığlıkların, sistemin kusurlarının ve toplumun sorumsuzluğunun simgesi haline geldi. Bu kayıplar bize hatırlatıyor: Kadınlar ölmesin, failler cezasız kalmasın! Sessizlik, ihmalkârlık ve kayıtsızlık, bu cinayetlerin sürmesine hizmet eder. Her ölüm bir çığlık, her çığlık bir uyarıdır; bu uyarıyı duymazdan gelmek, insanlığımızı ve vicdanımızı kaybetmek demektir.

Artık yeter! Hilal ve Hiranur’un yaşadıkları sadece birer trajedi değil; toplumsal bir çığlık, bir hesap sorma çağrısı ve vicdan uyarısıdır. Sessiz kalmak artık bir seçenek değildir. Sessizlik, suç ortaklığıdır. Bizler bu çığlığı duyurmak, adaleti sağlamak ve toplumsal bilinci uyandırmak zorundayız. Hilal ve Hiranur’un adını unutmayacağız. Onların sessiz çığlıklarını duyuracağız ve kadın cinayetlerine karşı susmayacağız. Her kayıp, hepimizi sorgulamak ve hesap sormak için bir çağrıdır.

Ve bir gerçeği daha haykırıyoruz: Bu cinayetler sadece bireysel birer trajedi değil, toplumun gözlerini kapatmasıyla, kayıtsızlığıyla ve kadını değersizleştiren zihniyetiyle besleniyor. Kadınların ölümü normalleşiyor; her sessizlik, her duyarsız bakış, failin cesaretini büyütüyor. Hilal ve Hiranur’un çığlığı, bize ve topluma şunu hatırlatıyor: İnsan yaşamı her koşulda kutsaldır, hiçbir şiddet sıradanlaşamaz ve hiçbir suç meşrulaşamaz!

Artık susmak yok! Artık görmezden gelmek yok! Artık bu çürümüş düzenin sessizliğine boyun eğmek yok! Hilal ve Hiranur’un hayatları, hepimizin öfkesini büyütüyor; her ölüm, her sessizlik, her kayıtsız bakış, bu ülkede kadın olmanın bedelini gözler önüne seriyor. Ve biz haykırıyoruz: Ölmek istemiyoruz!