Yazar: Furkan Özel
29 Ekim Cumhuriyet’in ilan edilişinin 101. yılını coşkuyla kutlamalarına tanık olduk. Türkiye, bu 101 yıllık tarih boyunca çok sayıda toplumsal, siyasi ve ekonomik sorunla karşılaştı. İç isyanlardan toplumsal halk ayaklanmalarına, üç askeri darbeye, iki muhtıraya, 28 Şubat sürecine, ekonomik sıkıntılardan referandumlara kadar birçok şey yaşandı. Üç tarafı denizlerle çevrili Anadolu coğrafyasında her daim dimdik ayakta kalmayı başardık. Ancak çok uluslu bir devlet yapısına sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nin “tek ulus, tek millet” adı altında birleşme çabası, 101 yıldır aşılamayan bir meseleyi de beraberinde getirdi: Kürt sorunu.
101 Yıldır Çözüme Kavuşamayan Sorun: Kürt Meselesi
Kürt-Türk ilişkisi, ülkenin tarihindeki en hassas ve karmaşık meselelerden biri olarak öne çıktı. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren modern bir ulus-devlet yaratma hedefiyle hareket edilirken, çok dilli ve çok kültürlü yapı göz ardı edilince toplumsal çatışmalara zemin hazırlandı. Özellikle Kürtlerin dil, kültür ve kimlik talepleri, zamanla ayrımcılık, şiddet ve bölünme korkusuyla karşılandı. Peki, bugüne kadar bu konudaki uzlaşma neden sağlanamadı?
Birlikte Yaşamanın İmkansızlığı mı?
Bin yıldır aynı coğrafyada yaşayan iki millet, bu topraklarda birçok şeyi paylaştı. Malazgirt’ten Çanakkale’ye, Kurtuluş Savaşı’na kadar birçok savaşta birlikte mücadele ettiler; kız alıp kız verdiler, aynı sofraya oturdular, komşu oldular, iş arkadaşı oldular, hemşeri oldular. Peki, 101 yıldır bu sorun neden aşılamadı? Aşılması imkansız bir sorun muydu?
Kürt Siyasi Hareketinin Başlangıcı. Demokrasi Partisi(DEP)
1991 genel seçimlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ardılı olarak bilinen Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Genel Başkan Erdal İnönü liderliğinde, Kürt siyasi hareketini temsilen kurulan Demokrasi Partisi (DEP) ile bir ittifak yaptı. Bu ittifak kapsamında, DEP Genel Başkanı Leyla Zana ve partinin diğer milletvekili adayları, SHP listelerinden seçime girdiler. Bu sayede Leyla Zana ile birlikte toplamda 8 DEP milletvekili meclise girmeyi başardı. Parti Genel Başkanı Yaşar Kaya’nın 29.5.1993 tarihinde Federal Almanya’nın Bonn kentinde ve 15.8.1993 tarihinde Irak’ın Erbil kentlerinde yapmış olduğu konuşmaları ile Parti Merkez Yürütme Kurulu’nun “Demokrasi Partisi’nin barış çağrısıdır” başlıklı bildirisi gerekçe gösterilerek kapatılmış; partinin eylemleri Anayasa‘ya ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası’nın 78. 81. maddelerinin (a) ve (b) bentlerine aykırı bulunmuş, partinin temelli kapatılmasına karar vermiştir. DEP’in kapatılmasının ardından Kürt siyasi hareketi, HADEP (Halkın Demokrasi Partisi) ismiyle yeniden seçime katıldı. İzleyen yıllarda, Kürt siyasi hareketi, 9 defa isim değiştirerek ya da yeni partiler kurarak farklı isimlerle seçimlere girdi ve Kürt meselesini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) siyasi bir zemine taşıdı. Bu süreçte Kürt sorununa yönelik çeşitli çözüm önerileri sunuldu.
Siyasi Çıkmaz ve Çözüm Arayışları
Özellikle 2000’li yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarıyla birlikte, Kürtçe yayınlar, eğitim ve kültürel haklar konusunda bazı adımlar atıldı. 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm süreci, 100 yılı aşan bu meselede en büyük adım olarak kabul edildi. Ancak, çözüm süreci istenilen sonucu sağlamadı. 2015’ten 2024’e kadar çatışmalar ve siyasi tartışmalar devam etti.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim’de Abdullah Öcalan’ın silah bırakması için meclise çağrı yapması ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel’in toplumsal barış için destek vereceğini açıklaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuya dair olumlu açıklamalarıyla birleşti. Bu gelişmelerle yeni bir çözüm sürecine tanıklık ediyoruz. Ancak bu sefer farklı bir yaklaşım öne çıkıyor. Meclisteki partilerin %80’i toplumsal barış için göreve hazır olduklarını ifade ediyor. Şeffaf bir süreç işletildiği takdirde, ülkenin gelecek yüzyılına katkı sağlayacak bir toplumsal barışın mümkün olduğunu düşünüyorum.
Kutuplaşan Millet
101 yıldır toplumsal, 40 yılı aşkın süredir de siyasi bir zeminde var olan Kürt meselesi, madem çözümü bu kadar kolay bir adımdı, neden bu kadar süre beklendi? Aynı ülke içinde yaşayan bu milleti neden birbirine kutuplaştırdınız? Bunun cevabını verecek olan olur mu acaba?
“Meclis kürsüsüne çıkıp birbirine hakaretler savuran vekillerin, daha sonra meclis lokantasında karşılıklı güle oynaya yemek yediğini görseydiniz; tanıdıklarınızla siyasi tartışmalara asla girmezdiniz.” Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu sözüne şimdi daha çok anlam veriyoruz.